10 Kasım 2018 Cumartesi
TELEKOMÜNİKASYON HİZMETLERİNE İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI
Telekomünikasyon hizmetlerinde sabit ücret alınabilir.
T.C.YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2009/13-122 K. 2009/189 T. 13.5.2009
Özü : Herkesin makul bir ücret karşılığında telekomünikasyon hizmetlerinden ve altyapısından eşit şekilde yararlanması ilkesinden hareketle, Türk Telekomünikasyon A.Ş tarafından yapılan enerji tüketimi, teknik donanım, bakım ve yönetim gibi masrafların karşılığı olarak, Telekomünikasyon Kurumu tarafından onaylanan tarife uyarınca alınan sabit ücretin, yasal ve hakkaniyete uygun bir uygulama olduğu; bu bağlamda, yasal ölçütler yerine sübjektif esaslara göre değerlendirme yapılamaz. Davanın kabulü ile olayla ilgili Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararının iptaline karar verilmesi gerekir.
DAVA ve KARAR : Dava, davacının abonelerinden almakta olduğu sabit ücretin alınmaması gerektiğine dair Tüketici Sorunları Hakem Heyetince verilen kararın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemenin, davacı tarafından sabit ücret alınması konusunda yapılan uygulamanın, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 18. maddesindeki tanıma uygun bulunmadığı, eşitlik ve hüsnüniyet ilkelerine de aykırı olduğu, alınan sabit ücretin hangi hizmetin karşılığı olduğu da açıklanmadığından davacı yönünden haksız kazanç teşkil ettiğigerekçesiyle ve 4077 sayılı Kanun’un 22. maddesine göre kesin olduğu belirtilmek suretiyle verilen ilk karar; Özel Daire’ce, yukarıda tam metni alınan bozma ilamıyla, mahkemece verilen kararın temyiz ve inceleme kabiliyeti bulunduğu kabul edildikten sonra esasa ilişkin nedenle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, dava konusu sabit ücret tutarının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda belirlenen temyiz sınırının çok altında bulunduğu ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22. maddesine göre kesin olarak verilen ilk kararın temyiz kabiliyetinin bulunmadığı; sabit ücret konusunda ise, Kanun ve davacı şirketin uygulamalarını aşar şekilde konuya yorum getirilemeyeceği gerekçesiyle usule ve esasa ilişkin nedenlerle, direnme kararı verilmiştir.
Telefon abonesi olan davalının, 31.12.2007 tarihli fatura ile tahakkuk ettirilen 10,64 YTL sabit ücretin iptali, 01.01.1995-21.02.2008 tarihleri arasında kendisinden tahsil edilen miktarın hesaplanarak iadesi ve takip eden aylarda da sabit ücret bedeli adı altında ücret tahakkuk ettirilmeyerek fatura düzenlemelerinin yapılması talebiyle başvuruda bulunduğu Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’nce talebin kabulü ile sabit ücretin alınmaması gerektiğine dair verilen kararın iptali istemiyle Türk Telekomünikasyon A.Ş. tarafından açılan eldeki davada; gerek 15.04.2008 dava tarihi, gerek 18.12.2008 bozma tarihi ve gerekse 27.01.2009 direnme tarihleri itibariyle, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nu 427. maddesinin 5219 ve 5236 sayılı Kanunlar ile yapılan değişiklikten sonraki hükmü yürürlükte olup davacı tarafından alınan sabit ücretin anılan Kanunlar uyarınca belirlenen temyiz ( kesinlik ) sınırının altında kaldığı anlaşılmaktadır,
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, esasın incelenmesine geçilmeden önce; davanın niteliği ve müddeabihi itibariyle, direnme kararının temyizinin mümkün olup olmadığı, bir başka ifadeyle direnme kararının kesin olup olmadığı bir usulü ön sorun olarak tartışılmış ve şu sonuca varılmıştır:
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesinde, miktar veya değeri belirli bir tutarın altında kalan taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararların kesin olduğu dolayısıyla temyizinin olanaklı bulunmadığı hükme bağlanmıştır.
Yasa koyucu bu hükümle açık bir biçimde, bir kararın temyiz kabiliyetini haiz bulunup bulunmadığını belirlerken, davanın miktar veya değeri yanında temel ölçü olarak davanın türünü de esas almıştır.
Dava, davacının abonelerinden almakta olduğu sabit ücretin alınmamasına dair Tüketici Sorunları Hakem Heyetince verilen kararın iptali istemiyle açılmış; davalının yarattığı çekişmenin giderilmesi talep edilmiştir.
Her ne kadar, davacının davalıdan aldığı sabit ücret miktar itibariyle 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22. maddesinde ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesinde öngörülen kesinlik sınırının altında bulunmakta ise de; sabit ücretin alınıp alınmaması hususunda verilen hükmün salt alınan sabit ücrete münhasır olmayıp, sonraki yıllara da yönelik olduğu art etkisinin bulunduğu kuşkusuzdur.
Yine, sabit ücret uygulaması nedeniyle eldeki dosyada tek bir abone uyuşmazlığı yargıya taşımış olmasına karşın, ortada tüm aboneleri ilgilendiren, toplu bir hak uyuşmazlığının bulunduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu itibarla, sabit ücretin yasada öngörülen ücret tespit kurallarına uygun olduğu yönünde tespit istemini de içeren böyle bir davada verilen karar, bir kanun hükmünün ileriye dönük uygulanıp uygulanmaması yönünde de sonuç doğuracağından, temyiz incelemesinde 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22. maddesi ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesinde belirtilen kesinlik sınırının gözetilmemesi gerektiğine, dolayısıyla bu davanın miktar ve değerine bakılmaksızın temyizinin olanaklı bulunduğuna oybirliğiyle karar verilmiş ve işin esası incelenmiştir.
Esas yönünden, direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Davacı Türk Telekomünikasyon A.Ş. nin telefon abonelerinden almakta olduğu sabit ücretin yasal ve hakkaniyete uygun olup olmadığı; bu bağlamda, sabit ücretin alınmaması gerektiğine dair Tüketici Sorunları Hakem Heyetince verilen kararın iptaline karar verilmesinin gerekip gerekmediği, noktasındadır.
Öncelikte, davacı Türk Telekom A.Ş. tarafından, telefon abonelerinden alınmakta olan sabit ücretin yasal dayanağının açıklanmasında yarar vardır:
Bilindiği üzere; 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun ek 18. maddesine 27.01.2000 tarih ve 4502 sayılı Kanunla ilave edilen son fıkrasında, Bir iş ve hizmetin karşılığı olarak alınan ücret; abonman ücreti, sabit ücret, konuşma ücreti, hat kirası ve benzeri kira, ücretler ve bunlar gibi değişik ücret kalemlerinden birisi veya birkaçı olarak tespit edilebilir.hükmü öngörülmüştür.
Anılan Ek 18. maddenin son fıkrasında yer alan …sabit ücret sözcüğünün Anayasaya aykırı olduğu ileri sürülerek iptali talep edilmişse de, Anayasa Mahkemesin 11.05.2004 tarih ve 25459 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 10.02.2004 tarih ve E:2000/74, K:2004/9 sayılı kararıyla, sabit ücretin abone tarafından ödenmesinin, Anayasa’nın 5. maddesinde temel amaç ve görevleri belirtilen sosyal hukuk devleti ve adalet ilkelerine aykırılık oluşturmayacağı ve kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkını zedelemeyeceği gibi, Anayasa’nın 22. maddesindeki haberleşme hürriyetini de engellemeyeceği sonucuna varılarak, sabit ücretin Anayasa’ya aykırı olmadığına, hükmedilmiştir,
Öte yandan; 2813 sayılı Telsiz Kanunu’nun 4. maddesi ile kurulan Telekomünikasyon Kurumu’na aynı Kanun’un 7/h maddesi ile, Telekomünikasyon hizmetlerinden ve altyapısından yararlanacak kullanıcılara ve telekomünikasyon şebekeleri arasındaki ara bağlantılar bakımından diğer işletmeden uygulanacak ücret tarifelerine ve sözleşme hükümlerine ve teknik hususlara ilişkin genel kriterleri ve görev alanına giren diğer konularda uygulama usul ve esaslarını belirlemek, tarifeleri incelemek değerlendirmek, gerekenleri onaylamak ve bunların uygulanmasını izlemek…görevi yüklenmiştir.
Nihayet; yargılama aşamasında, 10.11.2008 tarih ve 27050 ( mükerrer ) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 05.11.2008 tarih ve 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ile az yukarıda açıklanan 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu ile 2813 sayılı Telsiz Kanunu’nda değişiklik yapılmıştır.
Mahkemece verilen ilk karardan sonra yürürlüğe giren, 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun Tarifelerin düzenlenmesi başlıklı 13/1. maddesinde, Tarife; abonman ücreti, sabit ücret konuşma ücreti, hat kirası ve benzeri değişik ücret kalemlerinden birisi veya birkaçı olarak tespit edilebilir hükmüne yer verilerek, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun Ek 18/son fıkrasına paralel bir düzenlemeye gidilmiştir.
Tüm bu açıklamaların ortaya koyduğu sonuç; 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun Ek 18. maddesinin son fıkrası ile daha sonra yürürlüğe giren 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 13/1. maddesinde açıkça düzenlenen ve Telekomünikasyon Kurumu tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe giren sabit ücret uygulamasının, yasal dayanağı bulunan bir uygulama olduğudur.
Uyuşmazlığın çözümünde üzerinde durulması gereken bir başka yön ise; sabit ücretin yine yasal kapsamda hakkaniyete uygun olup olmadığı ve karşılığının belirlenmesine ilişkindir.
Bu noktada, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun, Telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesinde veya telekomünikasyon alt yapısı işletilmesinde ve hu hususlarda yapılacak düzenlemelerde nitelik ve nicelik itibariyle göz önünde tutulması gereken ilkelerin sıralandığı 4. maddesinde, herkesin, makul bir ücret karşılığında telekomünikasyon hizmetlerinden ve alt yapısından yararlanmasını sağlayacak uygulamaların teşvik edilmesi, aksini gerektiren objektif nedenler bulunmadıkça eşit şartlardaki aboneler, kullanıcılar ve işletmeciler arasında ayırım gözetilmemesi ve hizmetlerin benzer konumdaki her kişi tarafından eşit şartlarla ulaşılabilir olması, evrensel hizmetlerin belli teknik ve ekonomik koşullar çerçevesinde makul surette karşılanabilecek bir bedelle sağlanması, ilgili mevzuat, imtiyaz sözleşmesi veya telekomünikasyon ruhsatında açıkça belirlenen durumlar haricinde, ara bağlantı ücretleri ile hat ve devre kiraları da dahil telekomünikasyon hizmetleri karşılığı alınacak ücretlerin, yatırım ve işletme maliyetlerini ve genel masraflardan ilgili payını, amortismanı ve makul ölçüde karı mümkün olduğu ölçüde yansıtması gerektiği vurgulanmıştır.
Aynı Kanunun, Telekomünikasyon hizmetlerinin ücret esasları başlığı altında düzenlenen 29. maddesinde; işletmecilerin, telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesi ve/veya altyapı işletilmesi karşılığında alacakları ücretleri, ilgili mevzuat, tabi oldukları görev ve imtiyaz sözleşmesi, telekomünikasyon ruhsatı veya genel izin ve kurum düzenlemelerine aykırı olmayacak şekilde serbestçe belirleyebileceği vurgulandıktan sonra; Telekomünikasyon Kurumu’nun, ücretlerin hesaplanma yöntemleri ile üst sınırlarını tayin ve tespite yetkili olduğu durumlar, ayrıca sıralanmıştır.
Anılan Kanun’un, Ücretlere ilişkin düzenlemeler yapılırken göz önünde tutulması gereken genel ilkelerin açıklandığı 30. maddesinde ise, ücretlerin adil olması ve benzer konumdaki kişiler arasında haklı olmayan nedenlerle ayırım gözetilmemesi, yatırım ve işletme maliyetleri de dahil olmak üzere mümkün olduğunca ilgili hizmetin maliyetlerini yansıtacak şekilde belirlenerek tarifelerin dengelenmesi gerektiğine dair ilkeler konularak, bir hizmetin maliyetinin diğer bir hizmetin ücreti yoluyla desteklenmesinden ve karşılanmasından kaçınılması ve haklı gerekçelerin varlığı halinde, ücretlere zorunlu maliyetlerin ve makul ölçüde karı da yansıtmak kaydıyla üst sınır konulabileceği belirtilmiştir.
Şu açık ilkeler karşısında; Kanunda bir iş veya hizmetin karşılığı olarak alınan ücret çeşitleri arasında yer alan sabit ücretin, telekomünikasyon hizmetleri ve alt yapısının abonenin kullanımına, sürekli hazır bulundurulması, telefon hattının hiç konuşma yapmadan gelen aramaları cevaplandırması ve çalışır durumda olmasının sağlanması, belli teknik donanım, bakım ve yönetim ile buna dair personel çalıştırılmasından kaynaklanan benzeri masrafların karşılığı olduğu ve eşit şekilde abonelere yansıtıldığı kuşkusuzdur. Bu haliyle sabit ücretin, salt konuşandan alınması, konuşma yapmayandan alınmaması durumunda, konuşmayan abone belirtilen hizmetlerden yararlandığı halde ücret ödemeyecek ve yukarıdaki yasal ilkelere aykırı olarak aboneler arasında eşitsizlik doğacaktır.
Sonuç olarak; herkesin makul bir ücret karşılığında telekomünikasyon hizmetlerinden ve altyapısından eşit şekilde yararlanması ilkesinden hareketle, Türk Telekomünikasyon A.Ş tarafından yapılan enerji tüketimi, teknik donanım, bakım ve yönetim gibi masrafların karşılığı olarak, Telekomünikasyon Kurumu tarafından onaylanan tarife uyarınca alınan sabit ücretin, yasal ve hakkaniyete uygun bir uygulama olduğu; bu bağlamda, yasal ölçütler yerine direnme kararında sözü edilen sübjektif esaslara göre değerlendirme yapılamayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen ve davanın kabulü ile Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararının iptaline karar verilmesi gereğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, hatalı teşhis ve değerlendirme sonucu davanın reddine dair verilen önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde peşin harcın iadesine, 13.05.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.